İSTANBUL VE BEYKOZ HAKKINDA |
ŞEHİRLER KRALİÇESİ: İSTANBUL
Yunan, Roma, Hristiyan Bizans, Türk-İslam Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul’u.
Beş kültür ve uygarlığın birbirlerini izledikleri birbirlerini yıkmak isterken karışıp harman oldukları büyülü kent.
Doğu ile Batı’nın kavşağında, hem Doğu hem Batı olan, Doğu’dan izler taşırken Batı’nın kendisi olan kadim İstanbul.
Rum, Ermeni, Yahudi, Ceneviz’li, Venedik’li, Pisa’lı, Latin, Avrupa’lı, Levanten, Türk, Arap, Arnavut, Boşnak ve daha nice halkların bin yıllar içinde ard arda ve kardeşçe yaşadıkları medeniyet beşiği İstanbul.
I. Charles’in İstanbul’a elçi olarak gönderdiği Busbecg’in “Doğanın, dünyaya başkent olması için yarattığı şehirler kraliçesi” diye tarif ettiği dünya Başkenti İstanbul.
Tarih boyunca yüzden fazla adla anıldı. O’na; Bizantion, Antonina, Nea Roma, Megalopolis, Konstantiniyye, Konstantinopol, Dersaadet, İslambol ve İstanbul dendi.
Adını her halk kendi dilinden söyledi. Bu ad hep efsanelerle bezendi. İstanbul, hep kıskanılan, hep arzulanan, bir türlü sahip olunamayan bir sevgili tadında oldu.
İstanbul’un binlerce yıllık tarihini, insanlığın ve insanların hiç değişmeyen iki tutkusu belirledi.
Zenginlik ve iktidar.
Zenginlik, ticaret.
İktidar, taht ve devlet demekti.
İstanbul her ikisinin de merkezi oldu. Kültürel kaderi, Doğu ile Batı’ya köprü oldu. İki kıtayı aynı anda hem ayıran ve hem de birleştiren dünyanın tek kenti oldu. Tarihsel süreç içinde sınırları belli olan sınırsız bir kentti.
Bugün ise sınırları aşan bir dünya Megapolü görünümündedir.
Dünkü İstanbul, tarihi yarımada diye tanımladığımız Sarayburnu, Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet’ten başlayıp üç yanı denizle çevrili olarak, kent surlarına dayanan ana kara ve buraya bağlı, Galata, Eyüp Sultan ve Üsküdar’dan ibaretti.
Buna 16. Yüzyıldan sonra Boğaziçi kıyıları aktif yaşam alanı olarak eklemlendi.
Yıllar boyunca İstanbul içinde barındırdığı özellikleriyle adeta bir sosyal-arkeoloji alanı oldu.
Artık İstanbul bir kenti aşan yapısıyla bir bilim dalı haline geldi.
İstanbul, uygarlık tarihinin her alanından her köşesinden aldığı çeşitliliği geleceğe başarıyla taşıdı.
Fener’de Patrikhane’siyle Rumlara kucak açarken, Balat’ta kendisine sığınan Musevilere ev sahipliği yaptı.
Fatih’teki Ermeni Patrikliği ile “teba-yı Sadıka” olan Ermani cemaatine sahip çıkarken,
Kalem gibi minareli kent, Kafkas ve Balkan’lardan gelen Müslüman muhacirlere ev sahipliği yaptı.
Bunları yaparken dinlere ve dillere kardeşlik örneği oldu.
Kısacası, İstanbul bir barış ve esenlik kenti olmak istedi.
İstanbul, hep masalsı bir kent olmak istedi.
İstanbul, şiirler için yaratılmış bir kent oldu hep.
Yazarların, ozanların, düşünürlerin dilinden İstanbul bir başka anlatıldı.
Ahmet Hamdi Tanpınar, İstanbul’u adeta imbikten süzerek anlattı.
Salah Birsel’in İstanbul’u ironilerle doluydu.
Ahmet Haşim için İstanbul geceydi.
Tevfik Fikret’in İstanbul’u sisler içinde ve umutsuzdu.
Asaf Halet Çelebi’de İstanbul, annesinin dilidir.
Vedat Türkali’de İstanbul Haliç’te akşam, Adalar’da bahar, Süleymaniye’de güneştir.
Atilla İlhan’da Şehnaz Tango,
Nazım Hikmet’te Kuvayı Milliyedir İstanbul.
Orhan Veli’de dalyan,
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nda Gülcemal vapurudur.
Hepsi bir yana İstanbul,
Yahya Kemal’de şeref tacıdır.
Puşkin için İstanbul minareleriyle güzeldir.
Panait Istrati’nin İstanbul’u Galata’daki insan çeşitliliğidir.
Lamartin için İstanbul, Beyrut acılarının unutulduğu kenttir.
Pierre Loti’nin İstanbul’u kafes, han, kervan, şadırvandır.
Sonra İstanbul için derler ki:
İstanbul hep gül kokar, koklamasını bilene.
İstanbul, hep sümbül kokar hissetmesini bilene.
Bu şehir hep laledir bakmasını bilene.
İstanbul’da taş, medeniyetleri,
Mekan Bizans’ı harç ise Osmanlı’yı çağrıştırır.
İstanbul, segah yörük semaidir.
Nef’i imzalı gazeldir.
İstanbul, kağıthanede Nedim,
Feshanede emekçi kadındır.
Göksu’da sandal sefasıyken,
Tersanede elleri nasırlı leventlerdir.
İstanbul, Eyüp Sultan’da kılıç alayı,
Yıldız’da cülus töreni,
Dolmabahçe’de hüzündür.
İstanbul, Rumeli Kavağı’nda balık,
Anadolu Kavağı’nda incir,
Boğaz’ın her köşesinde tanbur sesi ud sesidir.
İstanbul Adalar’da topal martı,
Beyazıt’ta posta güvercini,
Çengelköy’de fil anbarı,
Yedikule’de zindandır.
İstanbul, Topkapı Sarayı’ nda saltanat
Sur dibinde sefalettir.
İstanbul, Haydarpaşa Garı’ nda askerlik
Sirkeci Garı’nda hüzün,
Kafkas treninde cansız bedendir.
İstanbul, Kız Kulesi’ nde mitoloji,
Galata Kulesi’ nde entrikadır.
Özetle, İstanbul,
Ruhların kalıba girdiği muhteşem şehirdir.
İstanbul’ da ruhların kalıba girdiği en güzel yerlerden biri Boğaziçi semti olan Beykoz’ dur.
Beykoz’ un uzun tarihinden,
Traklar, Bebrikler, Bitinyalılar, Cenevizliler, Venedikliler, Bizanslılar, Osmanlılar geldi ve geçtiler.
Bugün Beykoz, İstanbul’ un en güzel Boğaziçi semtlerinden birisidir.
Beykoz adı üzerinde birçok rivayet anlatılır. Farsça “kos“ ile Türkçe “bey“ sözcüklerinin birleşmesinden oluşan “ beyköyü “ sözcüğü Beykoz olarak söylenir diyen vardır.
Beylerin yaşadığı yerde çokça ceviz olması ve cevize “koz“denmesinden ilham alınarak “ Beykoz “ denmesi de yakıştırılır.
Adı ne olursa olsun, Beykoz fıskiyenin tepesindeki su zerreciği gibi değişerek hep aynı kalmaya çalışır.
Yalıları, konakları, kasırları, mabetleri, çeşmeleri ve has bahçeleriyle Boğaziçi’nin özel bir köşesidir Beykoz.
Sularıyla, balıklarıyla, meyve ve sebzeleriyle kendisine gelenlere cömert davranan bir sebilci gibidir.
Evliya Çelebi’ ye göre İrem Bahçesi,
Behçet Kemal Çağlar’ a göre ab-ı hayat suyu,
Ahmet Mithat Efendi’ ye göre dünyanın merkezidir.
Orhan Veli’ de Beykoz, “İstanbul’ u gözleri kapalı dinlediği“ yerdir.
Beykoz ekonomisi tanzimat döneminde kağıda can vermiş,
Cumhuriyet döneminde fabrikalarıyla Anadolu’ yu beslemiştir.
Ayakkabıyı ayağına giyen Anadolu köylüsü Beykoz Kundurası’ yla gurur duyarken,
Çelebi Mehmet Efendi’ nin cama hayat verdiği Çeşm-i Bülbüller ekonomiyi canlandırmıştır.
İstanbul, Türkiye’yi geleceğe taşırken, Beykoz’da, kendi kültürel geçmişiyle modern dünyada yerini almaya çalışmaktadır.
*Bu metin, Üniversitemizin Mütevelli Heyet üyesi Sn. Muharrem ERGÜL tarafından hazırlanmıştır. Kendisine çok teşekkür ederiz.
İSTANBUL KAYNAKÇASI
-Edmondo de Amicis, İstanbul 1874 (Çev. Prof. Dr. Beynun Akyavaş) - Prof. Dr. Semavi Eyice, “Anadolu Yakası, Bizans Devrinde Boğaziçi” - Orhan Erdenen, “Komodor Remzi Bey / Erdal İnönü, Boğaziçi Sahilhaneleri - İnciciyan, P.G, 18. Asırda İstanbul - Eremya Çelebi Kömürcüyan, “İstanbul Tarihi ve XVII. Asırda İstanbul” - Esertutel, Şirket-i Hayriyye- Hasan Akay, Şiiri Yeniden Okumak, Kitabevi, İstanbul- İnci Enginün, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri - İffet Evin, Yaşadığım Boğaziçi - Sait Faik Abasıyanık, Toplu Öyküler- Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi- Basiretçi Ali, İstanbul’da 50 Yıllık Önemli Olaylar - Balıkhane Nazırı Ali Bey, Bir Zamanlar İstanbul - Yahya Kemal Beyatlı, Siyasi ve Edebi Portreler - Osman Nuri Ergin, Türk Maarif Tarihi - Antoine Galland, İstanbul’a Ait Günlük Anılar - Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul ve Pierre Loti - Hüseyin Ayvansarayii Hadikat-ül Cevami - Alphonse de Lamartine, İstanbul Yazıları - Mehmet Raif, Mirat-ı İstanbul - Helmut Von Moltke, Türiye Mektupları - Ziya Osman Saba, Değişen İstanbul - Hasan Ali Yücel, Edebiyat Tarihimizden - Prof. Önder Küçükerman, Feshane Defterdar Fabrikası - İdris Bostan, 17. Yüzyılda Tersane-i Amire - Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Cilt I – II - Salah Birsel, Boğaziçi Şıngır Mıngır - Samiha Ayverdi, Boğaziçinde Tarih - Philipp Anton Dethier, Boğaziçi ve İstanbul - Celal Esad Arseven, Eski İstanbul - Hagop Mintzuri, İstanbul Anıları - Sadi Yaver Ataman, Anadolu Halk Sazları/Yerli Musikiciler ve Halk Müzik Karakterleri - Hasan Akay, Şairlerin Gözü İle İstanbul - Yahya Kemal Beyatlı, Aziz İstanbul - Musahip Zade Celal, Eski İstanbul Yaşayışı - Ali Püsküllüoğlu, Efsaneler - Giovanni Scognamıllo, İstanbul Gizemleri - Asım Bezirci, Dünden Bugüne Türk Şiiri - İsmet Zeki Eyüboğlu, Baki - Abdülbaki Gölpınarlı, Nedim Divanı - Cahit Kayra, İstanbul’un Eski Hatıraları - Şükran Kurdakul, Çağdaş Türk Edebiyatı, I,II - Nazım Hikmet, Pierre Loti - Yaşar Nabi Nayır, Yeni Türk Şiiri Antolojisi - Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri - İlber Ortaylı, İstanbul’dan Sayfalar - Ahmet Refik Altınay, Eski İstanbul - Refik Halit Karay, Üç Nesil Üç Hayat - Asnu Bilban Yalçın, “Byzantion’un Tarihsel Topoğrafyası” - Sedat Hakkı Eldem, Saadabat - M. Sinan Genim, Konstantiyyeden İstanbul’a - Philip Mansel, Dünyanın Arzuladığı Şehir Konstantinopolis - Beşir Ayvazoğlu, Divanyolu - Dimitri Kitsikis, Türk-Yunan İmparatorluğu - Hilmi Yavuz, Osmanlılık, Kültür, Kimlik - Turgut Cansever, Ev ve Şehir - Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi